Çığın sebebi nedir ?

Uyanis

Yeni Üye
Çığın Sebebi Nedir? — Sessiz Dağın Hikâyesi

Merhaba dostlar,

Bugün size bir hikâye anlatmak istiyorum. Bir doğa olayı gibi görünen ama aslında insanın iç dünyasını, toplumun dengesini ve sessizce büyüyen baskıların nasıl felakete dönüştüğünü anlatan bir hikâye bu. Yıllar önce, küçük bir dağ köyünde yaşanan bir çığın hikâyesi… Ama emin olun, bu sadece karın düşüşüyle ilgili değil; bir toplumun, bir ailenin ve bir vicdanın nasıl kaydığıyla da ilgili.

Dağın Sessizliği: Başlangıçta Her Şey Huzurluydu

Köyün adı Düştepe’ydi. Adını sabahları dağın eteklerine inen sisin içinde kaybolan evlerden almıştı. İnsanlar burada doğanın ritmine göre yaşardı. Herkes birbirini tanır, her sabah soba dumanları birbirine karışırdı.

Ama o kış, dağ alışılmışın dışında sessizdi. Kar çok erken yağmış, taneler yumuşak ama yoğun bir yorgan gibi köyü örtmüştü. Yaşlılar “bu sessizlik hayra alamet değil” diyordu. Fakat kimse dinlemedi. İnsan denen varlık, sessizliğin ardındaki tehlikeyi çoğu zaman duyamaz.

Köyün muhtarı olan Cemal, ellili yaşlarında, pratik zekâlı ve çözüm odaklı bir adamdı. Herkes onu “aklın sesi” olarak görürdü. Kar tünellerini kontrol ettirir, hayvanların yem stoklarını hesaplar, yolların açık kalması için stratejik planlar yapardı. Ama bazen, mantık en yüksek çığın altında bile sesi kısık kalır.

Ayşe’nin Sezgileri: Empatinin Gücü

Cemal’in kızı Ayşe, üniversiteden yeni dönmüştü. Psikoloji okumuş, köydeki çocuklarla gönüllü dersler yapmaya başlamıştı. Ayşe, babasının aksine, olaylara duygusal bir mercekten bakardı. İnsanların korkularını, tedirginliğini dinler, sessizlikten anlam çıkarırdı.

Bir akşam karanlığında, dışarıda rüzgâr uğuldarken annesine şöyle demişti:

“Anne, herkes karın ağırlığından değil, kendi içindeki yükten korkuyor. Dağ, bunu hissediyor sanki.”

Annesi gülüp geçse de o cümle, ertesi haftanın felaketini haber veriyordu. Çünkü çığ, doğada olduğu kadar toplumda da biriken sessizliğin sonucudur.

Biriken Sesler: Çığın Toplumsal Sebepleri

Cemal’in yönettiği köy, dışarıdan sakin görünse de içeride küçük çatlaklarla doluydu. Yoksul aileler uzun süredir erzak alamıyor, gençler büyük şehirlere göç ediyor, kadınlar ev içinde görünmez kalıyordu.

Bu, bir tür sosyal basınçtı. Tıpkı kar katmanlarının üst üste binip sıkışması gibi… Toplumda da duygular, kırgınlıklar, umutsuzluklar üst üste biniyordu.

Ayşe, köy kahvesinde yaptığı bir konuşmada, “Bence çığın sebebi sadece doğa değil, biziz,” demişti. “Birbirimizin sesini duymuyoruz. Herkes kendi derdine gömülmüş. Kar da, kalplerimiz gibi ağırlaştı.”

Bazıları bu sözü “gençlik romantizmi” diye küçümsedi. Oysa birkaç gün sonra dağ, bu sözleri yankılayarak cevap verecekti.

Felaket Anı: Çığ Sadece Kar Değildir

Ocak ayının sonunda, sabaha karşı saat dörtte dağ koptu. Ses, önce rüzgâra karıştı, sonra gökyüzü sanki yerle yer değiştirdi.

Köyün üst yamacında biriken kar, bir anda yerinden söküldü. Evlerin üstüne yürüyen beyaz bir duvar gibiydi.

Cemal, o an ne kadar plan yaparsa yapsın, hiçbir strateji o doğa gücüne karşı koyamadı.

Ayşe ise, köyün alt kısmındaki yaşlı komşularını uyarabilmek için koştu. Çığdan kurtulan birkaç kişi, onun “bir çocuğu sırtında taşıyarak” evden çıktığını anlattı.

Sabah olduğunda, köyün yarısı kar altındaydı. Ama asıl ağırlık, insanların içindeydi.

Sonrasında: Çığdan Kalanlar ve İnsan Ruhunun Dönüşümü

Çığın ardından Cemal günlerce konuşmadı. O artık stratejilerini değil, sessizliği dinliyordu.

Bir röportajda şöyle demişti:

“Ben çığın sesini duymadım, çünkü kendi sesimi fazla dinliyordum.”

Ayşe kurtarılmıştı ama birçok kişi kurtarılamamıştı. O, köyde yeniden dayanışma grupları kurdu. Kadınlar, çocuklar, yaşlılar birlikte “kar kütlelerini değil, duygusal yıkıntıları” temizlediler. Bu süreçte erkekler pratik çözümler üretirken, kadınlar birbirinin kalbini onardı.

Çığdan sonra köydeki roller değişti. İnsanlar artık sadece “nasıl yaşarız?” değil, “nasıl birlikte kalırız?” sorusunu sormaya başladı.

Tarihsel ve Toplumsal Yön: Her Çığın Bir Hikâyesi Vardır

Bu hikâye elbette bir köyde geçti, ama aslında her toplumun bir Düştepe’si vardır.

Sosyolog Zygmunt Bauman’ın “akışkan modernlik” kavramına göre, modern yaşam sürekli hareket eder ama istikrarsızdır; tıpkı kar yığınlarının birikmesi gibi.

Toplum, bastırılmış duygular, ekonomik dengesizlikler ve sosyal adaletsizliklerle kendi çığını biriktirir.

Çığ düştüğünde, kimse “neden?” diye sormaz — oysa asıl soru “ne zamandır bu sessizliği biriktiriyoruz?” olmalıdır.

Köyde yaşanan felaket, Türkiye’nin birçok yerinde görülen sosyal çığların metaforuydu.

Kadınların susturulduğu, erkeklerin yükümlülükle ezildiği, gençlerin umudunu kaybettiği her yerde, görünmez bir kar tabakası kalınlaşır.

Ve bir gün, tıpkı Düştepe’deki gibi, bir ses her şeyi yerinden oynatır.

Okuyuculara Sorular: Sizce Çığın Gerçek Sebebi Ne?

– Sizce çığ sadece doğa olayı mı, yoksa toplumsal bir yansıma mı?

– Sessiz kalmak, bir felaketin parçası olabilir mi?

– İnsanların duygusal dayanışması olsaydı, bu hikâyedeki çığ önlenebilir miydi?

– Modern toplumda “görünmez çığlar” nerelerde birikiyor olabilir?

Sonuç: Sessizliği Dinlemek

Çığın sebebi belki rüzgâr, belki karın ağırlığıydı. Ama asıl neden, duyulmayan seslerdi.

Doğa bize sık sık aynı mesajı verir: Dengeyi kaybedersen, sistem tepki verir.

Tıpkı insanlar gibi… Bir toplum, duygularını bastırır, empatiyi unutursa, sonunda kendi sessizliğinde kayar.

Düştepe bugün yeniden kurulmuş bir köy. Fakat Ayşe’nin mezar taşında şu cümle yazılı:

“Çığ, sadece dağdan değil, insandan düşer.”

Belki de hepimiz bu sözü hatırlamalıyız. Çünkü bazen bir felaketin sebebi, dağ değil — birbirimizi duymamamızdır.
 
Üst